Hard İK

Kuşakları farklı ele alış

Füzyonu sevdim (isim babası Cengiz’e selam). Kendi dışıma çıkmış oluyorum. İşte bir deneme daha (@zaydeniz’le).

Kuşaklara isim koymaya, 20’şer yıl arayla birbirinden ayırmaya hiç hevesli olmadım. Kestirme tutumlar yaratıyor. Bakın @zaydeniz (tanışmıyoruz onun için Twitter adıyla bahsediyorum) ayırımı dayatmayan ne kadar dengeli bir tanım yapmış:

“Kuşaklar, davranışları yaş gruplarına göre belirlediğimiz, bir tür yardımcı durum analizidir”.

Ajzen’in planlanmış davranış kuramı vardır. Düşüncelerimizi davranışa yansıtmadan önce sonuçlarını öngörmeye çalışırız ve ona göre ayarlarız der. Yani bir tür davranış seçmeden, düşünceyle davranış arasında bir tampon alandan bahseder. Yukarıdaki tanımdan şu noktaya gelinir: Demek ki insanlar kuşak dışı davranışları da ödünç alabilir.

“X kuşağı Y gömleği giyince düğmeler iliklenmiyor. Aksi olunca da bol geliyor. X kuşağı  Z gömleği giyerse dahi olarak dahi kabul edilebilir (al sana Hawking). Y kuşağına Z gömleği bazı durumlarda altın bilezik gibidir. Z kuşağına X gömleği de yakışır, Y gömleği de, çünkü Z’ler yutan eleman gibidir.” Kuşaklar ayrılığı mitini kırmak için bana güzel egzersiz oldu bu.

Hayırlı seçmeler. Yakışmasına dikkat edin ha.

Hard İK

Mission Impossible

Bu, @cengizcatalkaya ile ikinci füzyon yazımız. Kavramı biz uydurduk. Birisi yazısını yazıp etiyle kemiğiyle ötekine veriyor, yazan da kendi fikirleriyle eklemliyor. Vizyon onun blogunda çıkmıştı. Misyonda da ev sahibi benim.

Misyonun Türkçede en yakın karşılığı ‘amaç’ olabilir. Aslında amaç yetmez, büyük amaç demek lazım. Görevimiz Tehlike’deki misyon, her defasında kendini imha eden kasetteki görevlerdi. Belki oradaki misyonu şöyle tanımlayabiliriz: Ne kadar imkansız görünse de o işlerin sonuçlandırılması. Görevimiz Tehlike için Cengiz şöyle demiş: “Hem etkileyici, hem akılda kalıcı, hem de insanı harekete geçiren bir misyondur bu”. Dükkanın kapısını sabah misyon için açarsınız. Hani şu hep aranan hayat anlamı da bir bakıma misyondur. Parola mürüvvet! Birçok insan çocuklarını okutma, evlendirme ve torun sevme misyonu için her sabah evden işe gidiyor.

İş hayatındaki misyonların derdi anlaşılmamak. Misyon cümlesini ilk okuyuşta okuyup özünü söyleyebilene tuhaf gözle bakabilirsiniz. Cengiz, yazanın kendisi tarafından bile (ki bu bir danışman olabilir) anlaşılmayabilir diyor.

Misyon cümlelerinin bir derdi de yuvarlak kelimeler. ‘Misyonumuz, sektörümüzde yüksek müşteri memnuniyeti sağlamaktır’ gibi tanımlanamayan bir söz web sitesinde veya duvarda dokunulmaz bir kutsallıkla durur. Misyon bilinmiyorsa amaç sadece isteneni yapmak olur. Amaca uygun olup olmadığını yukarıdakiler düşünsün artık.

Virgin veya Pegasus’unki iyi bir misyon örneğidir: Tüm fazlalıklardan arındırılmış maliyetlerle havayolu taşımacılığı yapmak. Kassap da bir misyon: Fast ama üst çıtadan.  BUDO’nun misyonu aslında Bursa’nın pazarlanması. Yerli otomobili zorla birgün yaptırmayı başarırlarsa misyonu siyasi iktidarın pazarlaması olacak.

Bu durumda kabul edersiniz ki, misyon, önce süreçleri, sonra da görev tanımlarını etkiler.

Yani misyon farkındalıktır.

Hard İK

Doktorlar için yetkinlikler

Dört saat acilde kolunda serum oturan bir İK’cı ne yapar? Tabii ki gözlem. İşte bu yazı da diğerleri gibi sahada oluştu.

Dil-düşünce birliğine takığımdır, önce yetkinlik kavramında anlaşalım. Ben Boyatzis’ciyim. Onun 72’de ortaya koyduğu modelin üzerine tanımam. Kısaca der ki, bir yetkinlik şu bileşenlerden oluşur: İş için gerekli olan bilgi, beceri, tutumlar, beklenen davranışlar, çok az işte de kişilik özellikleri ve istek. Şimdi konuya geçebiliriz.

Bir defa bir doktora en az mesleki bilgisi kadar iletişim yetkinliği lazım. Her türünden. Esnek ve gerçekten ileri düzeyde. Neredeyse savaştaki komutanlar kadar. Bir ilacın adını hemşireye söylediğinde, hemşirenin dönüp kaç cc diye sormasına gerek kalmayacak kadar (yaşanmıştır). Hastanın ve yakınlarının o andaki sorunlarını tam anlamak da iletişimdir (objektif, medenî, kalıp cevaplar demedim). Gözümün önünde bir hastanın ölüm haberi verildi ‘ex oldu’ diyerek; bu da üzerinde daha çalışılması gereken bir beceri.

Önceliklendirme de bir yetkinliktir. Hem de bir yazılım kadar hızlı çalışan algoritma ile. Her dakika doktora bir şey söyleniyor. Yaptığı işi kesmesini gerektiren var, dikkatini dağıtmamasını gerektiren var.

Kısa süreli hafıza geliştirmek de bir yetkinlik. Eşzamanlı yürüyen bir sürü işi organize ediyor. Art arda açılan sekmeler gibi olmak zorunda. Bir tanesini bile unutmadan.

Kim öğretecek bunları? Bekleniyor ki ya intern iken görüp kapsınlar, ya da hayat öğretsin.

İyi de biz ne olacağız bu arada?

Hard İK

Çalışanları kaybetme çıkmazı

Terim kafamda henüz yerleşmedi. ‘Customer retention’ın karşılığı müşteri tutmayı hadi anladık, buna da çalışanları tutma mı diyeceğiz bilemedim. Neyse, yine konuyu alışılmamış açıdan ele alacağım. Bu arada feci sıkıcı ‘hijyen faktörler’i falan söylemiş olduğumu farz edin. Ben sıradışı yöntemlerin peşindeyim.

Denenmiş ve genel olarak işleyen ilk yoldan başlayalım. İlk iş iyi bir reklam ajansı bulun. Başlayın kurumun imajı üzerinde çalışmaya. Aynı zamanda kurum kimliğini toptan ele alın. Mimarlar, PR’cılar, kurumsal iletişimciler, hepsini seferber edin. Görsel olan her şey yenilenmeli. Ofis mekanları, dekorasyon, eşyalar, logo. İnanır mısınız, dışarıdakiler kadar içeridekiler de etkileniyor. Kurumun ve liderin imajının tepe yaptığı zamanlarda istifaların en aza indiği bilinen bir şeydir. Gençlerin en çok çalışmak istedikleri yerlere bakın. Hepsi birer algı ve imaj yönetimi başarısı örneği değil mi? İnsanlar sanki hipnotize oluyor, gözlerinde helezonlarla imaja doğru gidiyorlar.

Çalışanları bağlamanın ikinci etkili yolunun, grup tartışmalarına olanak sağlamak olduğu ileri sürülür. Denir ki, “Tartışma, insanların başkalarına sorunlarla ilgili fikirlerini ve neler yapılması gerektiğini söylemelerine neden olur ve bu sözler gruptaki kişiler arasında bir tür anlaşma oluşturabilir. İnsanların kendi yaptıklarının farkında olmasını, istenmeyen davranışların karşılıklı kontrol edilmesini sağlar” (Çiğdem Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, 2010, sh. 346).

Bir başka, insanları birleştirme (ayrılmasını engelleme) tekniği olarak “Tarafların çıkarlarını kapsayan bir üst amaç yaratmak” kullanılır. Bugüne kadar gördüğüm bunu hayata geçirme örnekleri etik olarak tartışılabilir olsa da, ben şahidim işliyor. Mesela kimsenin işten çıkarılmaması için belirli bir ciroyu hep birlikte yakalama çabası. Ya da herkesi kapsayan bir prim sistemi. Ya da çok sevilen karizmatik bir lider. Ama unutmayın: Her toplulukta mutlaka toplulukçu ve bireyci yönelime sahip insanlar olur. Herkesin eşit derecede etkilenmesi insanın doğasına aykırı. Bir de ne yazık ki, bunu bir propaganda tekniği olarak siyasi iktidarlar da kullanıyor; Seçim kazanmak için komşu ülkeyle savaş çıkarmak gibi!

Son bir -zor- teknik: Kızgınlık ve küskünlük duyguları taşıyan bireylerin, bu duyguların zıttı ortamlar yaratarak kendi duygularından uzaklaşmalarını sağlamak. Mesela sıkı bir KSS projesiyle engellileri çalıştırmak. Ya da “Gezi yanlısı müthiş cesur bir tutum ortaya koymak”.

Fark ettiniz mi bütün yollar nasıl kitlelerin duygularından geçiyor? Onun için fazla mantıklı bütün planlar çıkmaza saplanıyor.

Hard İK

Alternatif bir kritik değerlendirilmesi

FİLMİN KARAKTERİSTİKLERİ

196 dakika.

Nuri Bilge Ceylan’ın pastoral görüntüleri.

İçten içe ilerleyen tempo.

Sahici bir hüzün.

Teatral, üzerinde çok çalışılmış replikler.

Masumiyet’teki o efsanevî monoloğunu birçok denemede aşmaya çalışan bir Haluk Bilginer.

Ustalığının tadını çıkararak oynayan bir Demet Akbağ.

Esas oyunculardan rol çalan bir Melisa Sözen (Nihal), Serhat Kılıç (imam) ve Nadir Sarıbacak (Levent).

FİLMİN ÜSLUBU

Anton Çehov’dan esinlenen (jenerikte yazdı) yabancılaşma duygusunun hâkimiyeti.

Diyaloglarda gömülü tıkanmalar, içinde kaybolunan anlamlar.

Genel geçer değerlere zekice dokunuşlar.

Arka planda zihinsel değişimin evrimi.

Paralel ilerleyen kişisel dramların rekabeti.

FİLMİN ANAHTAR SAHNELERİ

Yılkı atı imgeleri. Özellikle yakalanması.

Kardeşlerin gittikçe yükselen tartışması.

İmamın yeğenini el öpmeye getirmesi.

Aydın beyin karısıyla tartışmalarındaki tüm karşılıklı söylenenler ve o sözlerin arkasındaki duygular.

Aydın beyle Levent’in (öğretmen) sarhoşken tartışmaları.

Sonsöz: Kış Uykusu’nu görsel bir kitap tadında yaşayın. Seyretmekle yetinmeyin, dönüp düşünün. Her düşünmeniz filmin tadını artıracak ve size özgü hale getirecek.

Bence filmin misyonu da bu.