Kısa öyküler

Görmek

Yeni emekli olmuştu. 50’lerinin başlarındaydı daha. Bütün hayatı muhasebeyle geçmişti. İşi, düşüncelerini şekillendirmişti sanki. Gri alanları yoktu; yaşam nedenlerini hep bilmişti, kalem kalem.

Pek düşünmemişti ama duyguları da birer kalemdi galiba; dip toplamı pek değiştirmeyen.

Bir tünelden geçmişti o güne kadar. Etrafta seyredecek bir şey olmayan. Uzunluğu belli, hız belli, çıkılacak zaman belli. Sadece ileri bakılacak.

Ev kalabalıktı. Yaşlı anne, kendi yaşlarında bekar bir kızkardeş, eş, genç kızı. Ritüelleri olan bir evdi. Herkesin bir yeri vardı, gözle görülmeyen yetkiler paylaşılmıştı. Konuşulmayan ama gayet iyi bilinen konumlar. Ona kalan, sadece istediğini yapma hakkı olan pasif bir pozisyondu. Televizyonu, yemeği, saatleri özgür ama makine dairesine karışmak yok; orası paylaşılmış.

Evin dışında hiçbir alışkanlığı yoktu. Ama o evde vakit geçmezdi.

İlk zamanlarda ne yapacağını bilmiyordu. Yakınlardaki pastanede oturmuştu bir keresinde, vakit geçmek bilmemişti. Ne kadar geçti diye saatına bakarken kendi haline gülmüştü.

Evde icat ettiği tamirler de bir yere kadardı. Zaten o bile ait olmadığı ev düzeninde onlara ayak bağıydı.

Sokaklardan başka çare yoktu.

Onda da gene düzeni depreşti. Gidebileceği yerleri sıraladı zihninde. Çocukluğunda anısı olanlar, uzun yürüyebileceği yerler, uydurma bir şey alma hedefi koydukları..

Yeni görev bulmuştu kendine. İş gibi. Geç kalmamalıyım kahvaltımı erken hazırlayın gideceğim diyordu.

Akşamları hikayeleri oluyordu. O gün yaşadıkları, tanıdığı insanlar.

O hikayeler gittikçe çoğalmaya başladı.

Artık onlar anlatılacak birer karakterdi. Asıl işi öğretmenlik olan bir minibüs şoförü, yalnız yaşayan bir ihtiyar adam, ailesinin gönderdiği çok az parayla okuyan bir genç, dükkanı apartmanla yıkılacak olan bir bakkal, bütün gün torunlarına bakan bir anneanne.

Hepsini sonuna kadar merak ettiği figürlerle dolu bir sahnedeydi. Yaşamında tanımadığı izler bırakıyorlardı onda.

Ne evle işi vardı, ne geçmiş gitmiş işiyle. Bir şey demiyorlardı ama evde pek dinlemiyorlardı onu. Onların içeride kendi konuları vardı.

Onun da dışarıda.

İlk defa, yaptığının, kendi koyduğu bir amacı yoktu. Amaç sadece yaşamı görmekti.

Zorla özgür bırakılmıştı.

 

 

Yorumunuz var mı?