Anılar

İkna

Çömezdim daha. Avukatlıktan İK’ya ilk geçiş zamanları. İşte.. 84-85 falan. İK ile ilgili tek bildiğim, beni işbaşı eğitimine gönderdikleri yurtdışı halleri.

Çalıştığım bankanın uçtuğu yıllar; piyasanın yıldızıyız.

Amerika’lardan doktoralı bir yöneticim var (yıllar sonra ortağım olacakmış). Bir performans sistemi tasarlamıştı. Evet, kendi başına. İçindeki her şeyi yeni duyuyorduk. Çan eğrisi.. beklenen davranışlar.. davranış skalaları.. Nasıl dikkatli dinlerdim onu. Hatta birgün kendimde fark ettim, dinlerken gözlerimi fazla açmışım. Eti kemiğiyle ustanın yanına verilen çırak gibi. Bir Dünya keşfediyordum, şaka mı, 10 yıl kendimi adadığım hukuktan sonra yeni denizlere açılıyordum.

Neyse, sistem çalışıldı, altyapısı kuruldu (dijital falan hikaye tabii). Hazırdık. Bizimki dedi ki, yürü şubelere anlatma turuna çıkıyoruz (eğitim bölümünün yöneticisiydim o zamanlar), ‘sen de gelip kişi kişi onları göreceksin, notlar alacaksın. eğitim ihtiyacının tespiti her şeydir’.

Düştük yola. 30-40 tane şubemiz var, tek tek gezilecek. Öyle demiyorduk ama yaptığımızın adı ikna turu.

Alışmıştım artık. Neredeyse rutinimiz vardı. Bir gün evvel varırız, şube müdürü gece bizi ağırlar, yemekte biraz altlık yapılır. Ertesi sabah şube açılmadan herkes toplaşmış bizi bekliyordur. Kimisi ayakta, kimisi bir masanın kenarına ilişmiş.

Bizimki sıkı hatiptir, anlatır da anlatır. Ne mi düşünürdüm o anda? Bu anlattığı şeyler bizim o soğuk sistemden nasıl çıktı derdim. Bir yaşam çizerdi. Dinleyene mükemmel planlanmış gelirdi. Bana da..

Sonra bir sonraki durağın vakti gelirdi. O insancıkları arkada bırakır, yenilerine aynısını tekrarlardık.

Turnemiz bitti. Yorulduk. İyi iş çıkardık demiştim kendi kendime. Oldu.. yaptık.

Sonra hayat devam etti. Hiç bizim çizdiğimize benzemiyordu. Bir sürü aksamalar, anlaşılmamış noktalar, olmayacak çarpıtmalar, tuhaf tuhaf uygulamalar, cevabını hiç düşünmediğimiz özel durumlar, duygular duygular..

Hayır.. olmamış. Turne işe yaramamış. Çöpmüş.

O şahane sistem sonunda kuşa döndü. Yapamadık bence (kimse bunu açıkça itiraf etmedi).

Üzerinden neredeyse 35 sene geçti. Şimdi geldiğim nokta ne biliyor musunuz? Güzel anlatmak yetmez! Kılavuz kitapçıklar, toplantılar, hatta bugünkü albenili yazılımlar.. hepsi boşuna.

Performansın bir davranış normuna dönüşmesi bambaşka bir şey.

İkna değil, gerçek açıklamalar olmalı. İnsanı sistemler değil, kültürler ölçmeli. İstediği kadar uzun ve zahmetli olsun, önce hayatlarına girmeli, sonra yöntem kolay.


Yorumunuz var mı?