Kısa öyküler

Kafadar

Oğluna söylememişti ama gelinini bir türlü içten sevememişti. Onu yabancılıyordu. En çok da annelik tarzı rahatsız ediyordu. Birgün kendini şaşkınlık içinde gözünü dikmiş bakarken yakalamıştı; Allahtan kimse fark etmedi. Hep bir bilgiçlikler, bir dediğim dedikçilikler. Tanımadığı şeylerdi bunlar. Oğlunun sessizliğine de şaşırıyordu ama onun hayatı, onun seçimiydi sonuçta.

Esas torunu için üzülüyordu.

Zaten pek görüştükleri yoktu. Onlara gitme günleri yaklaştıkça torununu göreceği için hem tuhaf bir sevinç, hem tedirginlik duyuyordu. Bir sürü yiyecek yasaktı. Evet yasak, asla tadılmayacak bile yani. Annesinin çocuğa diskurları yüreğini sıkıyordu; uzun, eğitici söylevler. Kesin dilli. Kapalı uçlu. Böyledir, böyle olacak. Neredeyse her ânı planlı, bir proje hayat. Dolaylı olarak büyükbaba ve büyükanneye de mesaj gidiyordu: Sakın ha karışmayın, sadece seyirci olabilirsiniz, bu kurallar sizin içindir de.

Bir fırsat oldu bir gidişlerinde, hadi siz gidin dolaşın biraz dendi dede-toruna. Talimatlar verildi. Yasaklar hatırlatıldı. Dönüş saatleri belirlendi. Salıverildiler.

Dedeye yüklenen sorumluluklar büyüktü. Kızgındı. Hayat bu değildi. O kadar içinin eridiği çocuğa ‘çocuğum ne yapıyorlar sana’ diyemiyordu. O kadar içinde hissediyordu ki onu. Kendi zihni, kendi bedeni gibi. Bastırdı duygularını. Her şeye izin istiyordu çocuk. Böyle biliyordu bir büyükle olmayı.

Küçük bir park vardı sokağın ilerisinde. Mahalle arasına sıkışmış. Bakımsız, eski, gölge. Ağaçları kocaman. Hadi gel oturalım dedi dedesi.

Konuşmadan öyle biraz oturdular. Sonra.. dede kendi çocukluğundan bir anısını anlatmaya başladı. Ama hikaye gibi değil. O ânı yaşayarak. Duygular, gerçek isimler, o anda neler yaptığı. Her kelimesinin bir gerçekliği vardı torununa anlattıklarının, bugünün yapaylığının inadına. Torunu sordukça, o anlattı. Kendine anlatır gibi.

Dede, o anda başka bir hayatı yaşatıyordu ona. Torun da onunla oraya gitmişti. Hiç sıkılmadılar, bıkmadılar. O sordu, o anlattı.

Sanal olarak torununu bugünden kaçırmıştı.

Vakit her zamankinden hızlı geçti. Fark etmeyecek kadar. Ağaç altında, eski bir bankta, yan yana iki insan. Zihinleri birbirine kilitli.

Dönüşte sustular. Dedesine elini uzattı. Eve kadar öyle geldiler.

Gece yemekten sonra gidiş saatlerinde göz göze geldiler. ‘Gene oraya gidelim mi?’ dedi torunu.

Kafadarların masum bir kaçış planıydı bu.

Parola gelmişti.

Yolda karısı ne yaptınız bugün diye sordu. Hiiç oturduk işte dedi.

Özel anlar başkasıyla paylaşılmazdı.

Yorumunuz var mı?