Hard İK

Farklı İK’lar

Paradigmaları şuraya bırakayım.
* İK dostum değil.
* İK, Güzin abla.
* Ne yaptıklarını bilmiyorum.
* İşe alma ve işten çıkarması baştan aşağı sorunlu.

Şunlar gerçek olaylar. Her biri ayrı yer.

En çok müdahale edilen departmandı. Adaylara mülakatta neler sorulacağını CEO söylüyordu. Performans sistemini CEO hazırlamıştı, İK sadece uyguluyordu. Bordrolar hazırlanırken, muhasebeden bir yetkili gelip son kontrolunu yapıyordu. Yöneticisiz geçen dönemlerde bir şey fark etmiyordu, kimse eksikliğini hissetmiyordu bile.

Başındaki kişi çok güçlü bir egoydu. Öncelikli hedefi kurumun içinde networking’di. Projelerinin yarısı İK ise, yarısı da İK’nın PR’ıydı. Onun döneminde İK’nın başarıları konuşuldu; her yerde sunumlar yaptı anlattı. İK, kurumun markalaşmasında neredeyse bir araç olmuştu.

Çok ulusluda İK yurt dışına bağlıydı. Sadece rutin işleri yapabiliyorlardı. Bir kişinin işe alınması için bile rakamlarla gereğini kanıtlamak zorundaydılar. Zaman zaman denetimden geçiyorlardı. Süreçler uzun ve yavaştı.

Tam anlamıyla pragmatik bir İK idi. Sorun çözme merkezi gibiydi. Ucunda insan olan her konuyla ilgileniyorlardı. Bir nevi kurum içi müşteri ilişkileri departmanı. Bazen hukuk, bazen pazarlama, bazen idari işler. Olay yeri sevk ekibi gibi olmuşlardı. Tanımsız bir genel ihtiyacın, adı önemli olmayan departmanıydılar.

Onlara modern İK denebilirdi. Kurum içinde kurtarılmış bölge gibiydiler. Her şey, başındaki kişinin kapasitesinden kaynaklanıyordu. Masraf çıkarmadığı sürece kimsenin ona karıştığı yoktu. Tam ‘ne yaptığını bilmiyoruz ama çok iyiler’. Şov değildi, samimiydiler. Ekip olarak mesleki bir kendini gerçekleştirme yaşıyorlardı. Ta ki birgün o yetenekli çocuğun başka bir kuruma geçmesine kadar. Rüya sona ermişti. Bir daha hiçbir zaman oradaki İK eskisi gibi olamadı.

Bütün bunlar şu demek; yukarıdaki paradigmaların arkası olarak bakın.
* İK, büyük çarkın bir dişlisi, değişim lideri değil, bir mutemet, emanetçi.
* Birçok kurum aslında ona gerek duymuyor, gerçekçi olanlar zaten istemiyor, kendini kandırmak isteyenler bulunsun mantığında.
* Özlük işleri tüm zamanlarda, her yerde gerekli, ona İK diyorlar. O ayrı bir şey.
* İK’nın günü kaçırmışlığını, yararsız uygulamalarını, etkisizliğini herkes görüyor ama kimse kral çıplak demiyor, en büyük imaj kaybı bu yüzden.
* Her İK, kesinlikle tepe yönetimle uyum içindedir; bunu, çalışanlara, ya yumuşatarak yansıtır, ya sertçe. Kalanı üslup meselesi. Bu, ideolojisidir ve tartışma dışıdır.
* İK, kurum kültürünün bazen yönlendiricisi, bazen kurbanıdır.
* İK’nın başarı öyküleri kişilere bağlıdır, durumsaldır, geçicidir.
* Stratejist İK henüz işlemiyor, o bir kuram.

‘Yeni’ İK’ya ihtiyaç var ama o daha kendi kimlik bunalımıyla uğraşıyor.


Yorumunuz var mı?