Anılar

Simit&Samson

7 yaşında iki kardeşle (bir kız, bir oğlan) 5 haftalıktan itibaren hayatlarımızı paylaşıyoruz. O kadar birlikte vakit geçirdik ki, onlar iki tanıdık karakter artık benim için. Onları anlatacağım size.

Simit’in adı (kız olan), kuyruğunun kıvrıklığından geliyor. Öyle karmaşık bir sebebi yok. Öteki de cüssesinden. Osmanlılarda yeniçeri ordusunda bir Samsonlar birliği varmış, evet adları bu. Sefere çıkıldığında kangallar da gidermiş. Görevleri, gece askerler uyurken kamp alanının etrafında serbest dolaşmakmış. Çok önemliymiş işleri, gece güvenliği. Sonra gündüz ordu ilerlerken bakıcılarıyla arkadan gelirlermiş. İbranî efsanelerinde de Samson adı geçer; eskiçağın gizemli kahramanı. Yoksa Delilah’ın saçlarını kestiği sevgilisi değil:)

Bursa’dan alıp getirmiştik. Ben arkada oturmuştum, yanımda kocaman bir koli kutusu, içinde iki tane boz renkli (babalarına çekmişler) pofidik bebeyle. O üç saatlık yol, onlarla geleceğin işaretleriyle doluymuş, anlamamıştım. Simit, yola çıktıktan 15 dakika sonra kutuda sıkıldı, boyundan yüksek yere tırmanmaya kalktı. Hep düştü. Vazgeçmedi. Karışmadım seyrettim. Sonunda başardı, kucağıma geldi. Göze aldım üzerime işemesini, bekledim bakalım ne olacak diye. Orada da sıkıldı. Üzerimden tırmandı, arka camın önüne çıktı, camın önünde dolaştı, koltuğa, oradan da yere indi, her yeri keşfetti.

Bu arada Samson hiç kımıldamadı. Kutunun içinde, nasıl bıraktıysam öyle kaldı; bu, gelecekten bir sahneymiş. Aslında sorun derinlerde. Samson’un genetik bozuklukları var. Bunu baştan anlamadık. Bir çeşit engelli o. Zihinseli bilmiyorum ama anatomik. Aylar içinde fark etmiştim. Belki de gördüm, inanmak istemedim. Bu gerçeği kardeşi biliyordu galiba. Şunlara bakar mısınız?

Köylük yerde köpeklerle ilişkiler çok gerçekçidir. Birgün birisi bana ‘kimse bakmazdı buna, salarlardı doğaya’ demişti. O kadar içimi acıttı ki o söz. Samson bana bir emanet. Ben var oldukça ona bakacağım.

Apayrı iki karakterdir onlar.

Simit, ‘monden’dir. İnsan olsa; sanat faaliyetlerinden, her türlü sosyal hayattan alamazdık. Herhalde özgür ruhlu, isyankar, deli dolu, inişli çıkışlı, aklına estiği gibi giyinen bir kadın olurdu. Bağlanır, sonra sıkılıverir, kıskanır, talep eder, istediğini elde etmek için azmeder, kafasının dikine gider, laf dinlemez. Sağlam durur; içine kapanmaz, hayattan kopmaz, merak eder, dener. Kardeşini bunaltır bazen. O garibanımı çıldırtmıştır kaç kere. Geceleri tek başına çalışır. Tek bekçimiz var aslında. Samson uyur, o nöbettedir. Ha bir şey daha; hep bana değmek ister, yaz sıcağında o tüylerin sıcaklığını çekmek zorundayım.


Samson’da bir gizem var. Hâlâ emin olamıyorum, zihinsel bir sorunu var mı diye. Çok şaşırtıcı bir şekilde daha zeki bile olabilir. Tikleri var. Sürekli aynı hareketleri yapar. Bilmem köpeklerde insanlarınki gibi midir, anksiyetesi var. Hatta şunu bile düşünüyorum; aynı alanda yaşama zorunluğundan, kardeşinin hiperaktivitesi onu yormuş olabilir mi? Lafın gelişi söylemiyorum, hissediyorum bunu: huzur arıyor. Sakinliği, yalnızlığı seviyor. Yaşama kendi çapında tutunuyor. Sanki felsefî bir boyutu var. Bana bile çok sevdirmez kendini, başını geri çeker, yürür gider. Çok derin bakar; gözlerimin içine, sabit ve uzun. Onunla öyle bağlantı kurarız. Bence o düşünüyor.

Ritüellerimiz vardır. Ve işin ilginci, her biriyle ayrı ayrı. Onlara anlattıklarım farklıdır. Hitaplarım, sevgi sözcüklerim farklıdır. Davranışlarım farklıdır.

Anlamaya çalışıyorum. Varlıklarına saygı duyuyorum. Duygusal ihtiyaçlarını kabul ediyorum. Onlar da karşılığında kocaman bir güven duyuyorlar.

Birlikte gelişiyoruz bu hayatta işte.

Yorumunuz var mı?