Kısa öyküler

Öykücü kız

Öykü dergilerine yazardı. Siparişle. Oraları onun iş ortamıydı zaten. Hayatını kazanıyordu işte. Bazen ararlardı: ‘İki tane istiyoruz bu ay, toplam 7-8 sayfa olsun’. Muhtemelen dergi eksik kalmış demekti bu. Mutfağa seslenir gibi, o kadar emindiler çıkacak işten. Takma ad kullandığı bile olmuştu. Hızlıydı. Akardı yazarken. Üslubuyla oynayabilirdi, küçük bir frekans ayarlaması, tamam. Yazarken ayağını bu Dünya’dan başka aleme atıyordu, oraya geçince geziniyordu artık. Nasıl denk gelirse. Öyküleri kendi kendini yazıyordu. Ayrıntıları düşünmüyordu, doğrudan görüyordu. O anda gördüklerini anlatıyordu aslında. Yalın, akarcasına, ayrıntılı, net, yorulmadan, duraksamadan.

**

Yazılarından karakterini tahmin edemezdiniz. Etrafında saydam bir çember.. insanı durdurur. Amorf bir duygu uyandırırdı tanımayanlarda. Gizem değildi bu. Bir şey gizlediği yoktu, onu anlayamazdı insanlar. Yakın gibi ama uzak. Dinlemiyor gibi ama duyduklarını içiyor. Düz gibi ama girift. İlgisiz gibi ama içinde fırtınalar. Bedeni kabuğuydu. Altlar, katman katman. Belki kendinin bile girmediği alanları vardı. Bütün odağı zihnindeydi. Ona yüklenirdi. Aklı, onun, içeriden kilitlenen panik odasıydı. Sözü vardı sanki kendine karşı, sade olmak için.

Bir çeşit kendini içeriden seyretme.

**

Bara yaslanmış iki adam. Gecenin geç saatı. Bir yayıncı, bir sinemacı. Bastığı dergileri imkansız bir piyasada sürdürmeye çalışan bir adamla, neredeyse her filmini yoktan var eden bir yönetmen. İkisi de hayatlarını sürdürmek için mucizeler arıyorlar. Her ay dergi sıfırdan doğuyor; her film, sonsuz alanda çok özel bir maden aramak gibi. Hem farklı olmak zorundalar, hem okuyucuyu, seyirciyi satır aralarına kadar okumak zorundalar.

**

Saatlerin durduğu bir konuşmaydı aralarındaki.

‘Kaybedenler Kulübü başarı mıydı?’ ‘Bilmiyorum, riskliydi, zekiydi, uçları denemişti ama bir yandan da insanların iç basıncını görmüştü.’ ‘Neden tekrarlanamadı? Tekrarı olamayacağı için mi?’ ‘Belki de yeniden yorumlanmalı, yeniden ama başka.’ ‘Kim yazar bu kadar deli bir senaryoyu?’

**

Bir eleştirmen, filmin vizyona girdiği hafta, blogunda, yeni Kaybedenler Kulübü için şöyle demişti: ‘Başka bir tat bu, tanıdık değil, ilk defa seyrediyor gibiyim, bunu beklemiyordum, öncekini aşmış’.

**

Jenerikte, senarist bölümünde öykücü kızın adı yazıyordu.

İlk film senaryosunu yazmıştı. Aynı öykülerindeki doğallığıyla, aynı iç labirentlerinden koparak.

Kimse fark etmedi onu gala gecesinde tek başına.

Gene kendini içeriden seyrediyordu.

Yorumunuz var mı?